15 Aralık 2013 Pazar

Kendimle Konuşmalar

Hiç düşündün mü, neden tam olarak illüzyona gömülü değilsin dünyanın çoğunluğu gibi? 


Neden hep içinde sana illüzyonu ve ona kapılmamayı, gömülmemeyi bir şekilde hatırlatan bir duygu, bir ses var; bazen az bazen çok duyabildiğin? 


Neden gerçekle ilgili bilgilerle, kitaplarla dolu hayatın; onları uygulasan da uygulamasan da?


Bir türlü kendini tam olarak illüzyona kaptırıp, ''dünyaya bir kere geliyorum, tadını çıkarayım, mutlu olayım, başkalarından bana ne'' tarzında, yüzeysel anlamda mutlu bir hayat neden yaşayamıyorsun?

İçinde, kalbinde bir şey neden uyarıp duruyor sürekli? Ve yüzeysel hiçbir şey tatmin etmiyor nihayetinde.. Neden?

Çünkü gerçeği biliyorsun.. Çünkü bu illüzyonun içinde, gerçeği hala hatırlayan kalbin sana hatırlatıyor. 

Buna rağmen hala illüzyonlara tutunmaya çalışman, illüzyonlardan mutluluk beklemen ya da illüzyonlardan mutsuz olman, bile bile kendini kandırman aslında.

Bir çok insan kalbinin sesini duyamadığı için illüzyonda öyle ya da böyle memnun yaşarken, sen duyduğun halde kalbinin sesini dinlemeyerek ya da reddederek illüzyona tutunmaya çalışıyorsun. 

İllüzyonlardan bir şeyler yaratıp kalbini, ruhunu beslemeye çalışıyorsun.

Ama kalp, seslenmeye ve bu duyulmaya başladığı anda, o hayatta illüzyonlar için değil, gerçek için, gerçeği yaşamak için bulunduğunu ve buna adanmış olduğunu ilan ediyor...

4 Aralık 2013 Çarşamba

Hatırla

Hatırla.. Sonsuz bilincin bir bölümü senin bedeninde bireyselleşti. O bireysellikte sonsuz bilinci ifade etmen için ya da sonsuz bilincin bireyselleşmiş ve ayrılmış hissedilen halini ifade etmen için. İkisi de kimliğin açısından gerçekti; kim olduğunu değiştirmedi, ikisi de hala bizdi ve ikisi de bir deneydi; oyundu.. 

Bu deneyin, senin şimdi geldiğin bu noktasında, bireyselleşmiş bilinç olarak sürdürdüğün bu yaşam sahnesinin bu anında, bu boyuta ait tüm illüzyona rağmen, bireyselleşmiş bilincinin çözülmesini ve sonsuz bilincin bu bedende idrak edebildiğin yeni bir düzeyindeki, bir bütünlüğe dahil olmasını seçtin; diğer bireyselleşmiş bilinçleri de kapsayan yeni bir bütünlüğe..

Ve bu seçimi, belki de hiçbir kanıt olmadan, kendin hatırlamayı tercih ettin. Çünkü yapabileceğini biliyordun. Şimdi hatırlıyorsun birçok şey ama, kendine, kim olduğuna güvenemiyorsun.

İçindeki en derin, gerçek isteklere odaklan. O birlik hissinin verdiği doğal ve sürekli sevince duyduğun özlemin (çünkü hatırlıyorsun), tüm illüzyonik arzuların önüne geçmesine, tam olarak ortaya çıkmasına izin ver ve o arzuyu tüm varlığınla bilinçli olarak hissetmeye çalış. Hala bir kanıt arıyorsan, bu en büyük kanıt olacaktır. Ve sonra yapacağın tek şey, tutunduğun tüm illüzyonları bırakmak olacak, basit ve kolayca. Tıpkı bir üst basamağa adım atmışken, oraya çıkmak için diğer ayağını da alt basamağın güvenliğinden vazgeçerek boşlukta yukarı atman gibi..

18 Kasım 2013 Pazartesi

Eskiden Olduğun Kişi Olamazsın

Biz gerçekten bir geçiş dönemindeyiz. 

Bunu çoğumuz bilsek de, belki de tv'lerin ana haberlerinde bas bas bağırılmadığı, dünya genelindeki tüm bilim adamları toplanıp bir açıklama yapmadığı ya da tüm dini liderler bu zamanın önemini anlatmadığı için, bildiğimiz halde bilmiyormuş gibi yaşamımıza devam etmek için zorluyoruz kendimizi. 

Kendimizi zorluyoruz derken, özümüzü, gerçek kimliğimizi zorluyoruz. 

Özümüz çoktan ayağa kalkmış ve onu örten tüm yalanlardan sıyrılıp, gerçek kimliğiyle, olduğu haliyle yaşamak istiyor: Tanrısallığıyla... 

Çünkü o zaman geldi, artık hepimiz kim olduğumuza uyanıyoruz, uyandık.. Hatırlıyoruz.. 

Ama eskiden olduğumuz kişi olmaya, eskiden olduğumuz gibi yaşamaya zorluyoruz yine de kendimizi. Büyüdüğümüz halde hala altı yaş kıyafetlerimizi giymeye devam etmeye diretmek gibi.. 

O yüzden sıkıntılar, acılar yaşıyoruz. O yüzden büyük bir baskı var şu an hepimizin üzerinde. 

Çünkü hem eskiden olduğumuz kişi olamayız; bilginin sınırsızlığı o sınırlı kişiyi içinde eritti, öyle biri yok artık.. 

Hem de eskiden olduğumuz kişiyi oynayacağımız o sahne, o zemin yok artık.. 

Bu yüzden boşlukta asılı kalıyoruz; yeni kimliğimizi, daha doğrusu zaten hep olduğumuzu yeni fark ettiğimiz kimliğimizi sahiplenip, o olarak yaşayana dek.. Tanrısal olduğumuzu, tanrısallığımızı yaşama geçirene dek.. 

Film bitti, dram bitti, şimdi sinema salonunun o koltuğunda oturan kendimizin farkındalığına dönüp, filmin içindeki rollerle tüm özdeşleşmelerimizi bırakıp, ayağa kalkıp gerçek kimliğimizle o salondan gerçek dünyaya çıkma vakti..

Karar Ver: İllüzyon mu Gerçek mi?

Neyi istediğimiz hakkında bir karar vermemiz, bir seçim yapmamız gerekiyor; gerçeği mi seçiyoruz, illüzyonu mu? 

Gerçek niyetimiz, gerçek isteğimiz, arzumuz, illüzyonun içine daha sağlam yerleşmek mi, yoksa kendimizi tam olarak gerçeği yaşamaya adamak mı? 

İkisi de adanmayı gerektirir ve gerçekten adanmışsak, hangisini seçersek seçelim, adanmışlığımız bizi ona götürür. 

Asıl sorun arada kalmış olmak, niyetimizin net ve saf olmaması, bir gün gerçeğe, bir gün illüzyona tutunmaya çalışmak, kendimizi kandırdığımızın bile farkında olmamak... 

İşte bu gerçekten de hayatımızı duvardan duvara çarpabilir. :)

Hala illüzyonu istediğimiz sürece, ama bir taraftan da kendimizi ''aydınlanma'' sandığımız refahı ya da cenneti yaşamak için baskılayıp, ne hakkıyla illüzyonu yaşamayı, ne de ''aydınlanmayı'' başaramayacak ve doğal olarak ortaya çıkan mutsuzluğumuzla, kendimizi sürekli bir o tarafa bir bu tarafa çekiştirip, yarattığımız cehennemde debelenmeye devam edeceğiz. :) :

ÖÖyle ya da böyle bir karar vermeliyiz: 
Neyi yaşamak istiyoruz, illüzyonu mu, gerçeği mi? 
İkisi bir arada olmuyor :)

18 Haziran 2013 Salı

Beyaz Olalım

İçinde yaşadığımız sistem bir hologram. Ve hologramın muhteşem özelliklerinden biri şudur ki; holografik bir resmin her bir kısmı, bütünün daha ufak bir versiyonudur. Hologramın sadece küçük bir kısmına baktığınızda bile, diğer parçaları ve onları kapsayan bütünü görürsünüz. Yani, hologramı bölemezsiniz. Çünkü bir hologramı böldüğünüzde, bir parça bulmuş olmazsınız. O küçük parçayı yakından incelediğinizde, hologramın tüm modelini görürsünüz. O bütünden alınan her parça, tüm modeli tekrar eder.'' 

Bu, bir havuzdan alınan bir damla suyun, tüm havuzun kimyasını açıklamasına benzetilebilir.

Ve asıl konu şudur ki, bu küçük hologramların herhangi birinin görüntüsünde küçük bir değişiklik yapacak olursak, bu değişiklik tüm sisteme yansıyacaktır. Tüm hologram değişecektir.

İşte o küçük hologram sizsiniz. 

Bilincinizde yapacağınız ufacık bir değişim bile, tüm hologramı, tüm sistemi değiştirecektir. 

Ki zaten bunu her an yapıyoruz. Bu hologramın içinde yaşayan bireyselleşmiş bilinçler olarak, her an bu hologramı var ediyoruz. 

Bu yüzden Gandhi ‘’dünyada görmek istediğiniz değişimin kendisi olun’’ demiştir... 

Biz tek bir bilincin, bedenlerimizdeki sinir sistemleri aracılığıyla bireyselleşmesini deneyimleyen bölümleri olarak, özgür irademizle birlikte yaratıyoruz bu hologramı, sistemi, dünyayı… 

Görmek istediği dünyanın, yaşamak istediği, deneyimlemek istediği yaşamın, değişimin kendisi olan her bireyselleşmiş bilinç, bağlı olduğu tüm hologramı değiştirecektir. 

İşte bu kadar güçlüyüz. Ve işte bu yüzden tüm sorumluluğu alıp, her şeyi kendimizin yarattığını bilelim. 

Ve: ‘’ama her yer siyah, ben beyazın içinde yaşamak istiyorum,’’ demek yerine sadece, beyaz olalım.

5 Ocak 2013 Cumartesi

İçimden Bir Ses

Gel dedi,
Tut elimi korkma.. 
Bırak parmak uçlarında yürümeyi, 
Tüm yanılsamaların üzerine basıp geç...