18 Kasım 2013 Pazartesi

Eskiden Olduğun Kişi Olamazsın

Biz gerçekten bir geçiş dönemindeyiz. 

Bunu çoğumuz bilsek de, belki de tv'lerin ana haberlerinde bas bas bağırılmadığı, dünya genelindeki tüm bilim adamları toplanıp bir açıklama yapmadığı ya da tüm dini liderler bu zamanın önemini anlatmadığı için, bildiğimiz halde bilmiyormuş gibi yaşamımıza devam etmek için zorluyoruz kendimizi. 

Kendimizi zorluyoruz derken, özümüzü, gerçek kimliğimizi zorluyoruz. 

Özümüz çoktan ayağa kalkmış ve onu örten tüm yalanlardan sıyrılıp, gerçek kimliğiyle, olduğu haliyle yaşamak istiyor: Tanrısallığıyla... 

Çünkü o zaman geldi, artık hepimiz kim olduğumuza uyanıyoruz, uyandık.. Hatırlıyoruz.. 

Ama eskiden olduğumuz kişi olmaya, eskiden olduğumuz gibi yaşamaya zorluyoruz yine de kendimizi. Büyüdüğümüz halde hala altı yaş kıyafetlerimizi giymeye devam etmeye diretmek gibi.. 

O yüzden sıkıntılar, acılar yaşıyoruz. O yüzden büyük bir baskı var şu an hepimizin üzerinde. 

Çünkü hem eskiden olduğumuz kişi olamayız; bilginin sınırsızlığı o sınırlı kişiyi içinde eritti, öyle biri yok artık.. 

Hem de eskiden olduğumuz kişiyi oynayacağımız o sahne, o zemin yok artık.. 

Bu yüzden boşlukta asılı kalıyoruz; yeni kimliğimizi, daha doğrusu zaten hep olduğumuzu yeni fark ettiğimiz kimliğimizi sahiplenip, o olarak yaşayana dek.. Tanrısal olduğumuzu, tanrısallığımızı yaşama geçirene dek.. 

Film bitti, dram bitti, şimdi sinema salonunun o koltuğunda oturan kendimizin farkındalığına dönüp, filmin içindeki rollerle tüm özdeşleşmelerimizi bırakıp, ayağa kalkıp gerçek kimliğimizle o salondan gerçek dünyaya çıkma vakti..

Karar Ver: İllüzyon mu Gerçek mi?

Neyi istediğimiz hakkında bir karar vermemiz, bir seçim yapmamız gerekiyor; gerçeği mi seçiyoruz, illüzyonu mu? 

Gerçek niyetimiz, gerçek isteğimiz, arzumuz, illüzyonun içine daha sağlam yerleşmek mi, yoksa kendimizi tam olarak gerçeği yaşamaya adamak mı? 

İkisi de adanmayı gerektirir ve gerçekten adanmışsak, hangisini seçersek seçelim, adanmışlığımız bizi ona götürür. 

Asıl sorun arada kalmış olmak, niyetimizin net ve saf olmaması, bir gün gerçeğe, bir gün illüzyona tutunmaya çalışmak, kendimizi kandırdığımızın bile farkında olmamak... 

İşte bu gerçekten de hayatımızı duvardan duvara çarpabilir. :)

Hala illüzyonu istediğimiz sürece, ama bir taraftan da kendimizi ''aydınlanma'' sandığımız refahı ya da cenneti yaşamak için baskılayıp, ne hakkıyla illüzyonu yaşamayı, ne de ''aydınlanmayı'' başaramayacak ve doğal olarak ortaya çıkan mutsuzluğumuzla, kendimizi sürekli bir o tarafa bir bu tarafa çekiştirip, yarattığımız cehennemde debelenmeye devam edeceğiz. :) :

ÖÖyle ya da böyle bir karar vermeliyiz: 
Neyi yaşamak istiyoruz, illüzyonu mu, gerçeği mi? 
İkisi bir arada olmuyor :)