1 Kasım 2016 Salı

Yeniden Düşün

Hayatta yapmayı en sevdiğim şeylerden birisi, en çok inandığım, öyle olduğuna karar verdiğim veya bir sebeple emin olduğum şeyler hakkında, durup derin derin düşünmek. Ama olduğu gibi değil, tam tersini düşünmek; ya öyle değilse, ya yanlış inanmışsam veya yanlış biliyorsam, yanlış anlamışsam, hatta tamamen yanılıyorsam ve hatta bütün insanlar da yanılıyorsa gibi.. 

Bu, hayatım boyunca öyle olduğunu adım gibi bildiğim bir konu hakkında da olabilir, gündelik basit bir konu hakkında da olabilir. Geceyle gündüz gibi, gözün görebildiği gerçeklerle veya insan ilişkileri gibi hislere dayanan şeylerle ilgili de olabilir. Baktığın pencereyi ters çevirmek ve konuyu, tamamen zıttı doğruymuş gibi düşünmek. Çünkü insan çoğu zaman neye inandığını bilemiyor ve bazen de neye neden inandığını da. Bu yüzden ezbere ve otomatik yaşıyoruz genelde. 

Pencereyi  ters çevirerek baktığında, eğer hala aynı düşüncedeysen, hem neye inandığını tam olarak biliyorsun, hem de buna neden inandığını buluyorsun. Bazen öyle saçma sonuçlar çıkıyor ki, bir yalana inandığını anlıyorsun, başka birinin söylediklerini kendi gerçeğin olarak kabul ettiğini fark edebiliyorsun veya sırf üzerinde düşünmediğin için doğru kabul edip geçtiğini, ama aslında senin doğrun olmadığını görüyorsun ya da bütün insanlar öyle söylediği için, senin de çoğunluğa uyduğunu fark edebiliyorsun. Zihnin genişliyor, daha önce aklından bile geçemeyecek olasılıklar, şimdi çok olası gözüküyor veya yeni fikirler ediniyorsun ya da başa dönüp ilk düşüncenden emin oluyorsun.

Kısacık bir an bile olsa, inançlarını, düşüncelerini veya kararlarını, bu şekilde yeniden gözden geçir. Ya hiçbir şey senin düşündüğün, anladığın, öyle olduğuna inandığın veya bildiğin gibi değilse? Ya yanlış açıdan bakmışsan ve yanılmışsan? Ya daha önce oluşturduğun zihinsel kalıpların, gerçekte olanı görmeni engellemişse? Ya her şeyi yeni bir gözle değil, eski inançların doğrultusunda görmek istediğin gibi görmüşsen? 

Ya sadece sen değil, tüm insanlar yanlış biliyorsa? Hep birlikte bir yalana inanmışsak? Bize doğru olduğu söylenen herhangi bir şeyi, sorgulamadan veya sorgulamaya yeterli bilgimiz olmadığı için, hepimiz doğru kabul etmişsek? Hatta sorgulanıp, asıl gerçek bu denilen şeyler bile gerçek değilse? 

Gidebildiğin kadar uçlara git. Her olasılığa aç zihnini. Korkma. Belki de gerçek zaten bildiğin gibidir ve aynı şekilde devam edersin. 

Ama aynı manzara bile, durduğun yere göre farklı gözükür. Hatta daha yukarıdan baktığında, daha fazlasını görürsün .

Yine de önce kalıplarını bırak. Çünkü ölçmek için elinde sadece dikdörtgen bir kalıp varsa, üçgeni de onun içine sığdırabilirsin. Ama bu onun dikdörtgen olduğu anlamına gelmez.

1 Ekim 2016 Cumartesi

Oyun Teorisi Ve Nash Dengesi

Kısaca, insan davranışlarının oyunlar yoluyla modellenerek çözümlenmesi ve stratejilerin matematiksel olarak açıklanmasını sağlayan, bir matematikçi tarafından başlatılıp, daha sonra geliştirilen ve birçok bilimsel alanda kullanılan bir teoridir.

Nash Dengesi ise, (Akıl Oyunları filmine de konu olan, dahi matematikçi John Nash tarafından) bu teorinin geliştirilmiş ve gerçek hayatta uygulanabilir oluşu ispatlanmış, bu sayade nobel ödülü kazanmış bir uygulama alanıdır.
Peki ben bunları neden yazdım? Çünkü geldiğimiz noktada hepimizin bu oyunu Nash Dengesi'nde oynamamızın, aynı zamanda spiritüel bir uygulama olduğunu ve ancak o zaman tüm toplum, ülke ve dünya, yani tüm insanlık olarak kazanacağımızı bilimsel olarak da ispatladığını görmekten mutlu olduğum için :
İşte kısaca Nash Dengesi:  
''Temel olarak, seçimlerin sonuçlardan elde edilecek getiriyi belirlediği düşüncesi üzerine kurulmuştur. Buna göre, her birey seçim yaparken ilişkide bulunduğu diğer birey ve değişkenlerin davranışlarını gözeterek en iyi sonucu alabileceği tercihi yapmaya çalışmalıdır. Yani seçim yaparken bireysel çıkarlardan ziyade, etkileşimde olduğu alanın çıkarını da gözeterek, en etkili sonucu alabileceği seçimi yapması gerekiyor. Bu durumda bireyin yalnız kendi çıkarı doğrultusunda değil, diğer kişilerin de çıkarlarına göre bir tavır sergilemesi bekleniyor. Yani bir oyunda tüm oyuncular kendileri için en etkili sonucu alacakları bir eylemde bulunuyorlarsa, bu eylemler diğer oyuncuların seçtiği eylemler gözetilerek yapılıyorsa ve bu seçimler diğer oyuncuların seçimleri için de zararlı olmuyorsa bu oyun Nash Dengesi gözetilerek oynanıyor demektir.''

21 Eylül 2016 Çarşamba

Oyundan Çıkmak

Bazı tiyatro oyunları yüzlerce kere sahnelenir; Hamlet mesela.. 
Tekrar tekrar değişik yönetmenlerle, değişik mekanlarla, değişik dekorlarla, değişik oyuncular ve hatta aynı oyuncuların yıllar içinde farklı rolleri de oynadığı, değişik yorumlamalarla tekrar ve tekrar sahnelenir durur. Oyun bellidir. Uzun, çok uzun zaman önce yazılmış ve bitmiş bir hikayedir. Aradan yüzyıllar geçmiştir ve binlerce kere oynanmıştır.. 

Gerçek dünya tarihinin de bundan hiçbir farkı yok. Ve aynı oyunu oynadığını fark edip, artık bunu sürdürmemeye karar verenlerin, oynadıkları rolle özdeşleşmeyi bırakıp, oyunun, sahnenin, oyuncuların ve hatta seyircilerin farkına varıp, sahnelediği karakterin altında yatan gerçek kimliğini sürekli hatırlamasından başka yapması gereken hiçbir şey yok.. 

Oyunda her ne oluyorsa, oyundaki karakterlere oluyor, her ne durumda olduğunuzu sanıyorsanız, o oyundaki karakterin durumu, başınıza her ne geliyorsa, o oyundaki karakterin başına geliyor. Hiçbiri gerçek değil. Evet bazen çok heyecan verici, çok eğlenceli, bazen üzücü, bazen mutlu, bazen mutsuz hissettiriyor, ama tüm bunlar sadece oyunda büründüğünüz karakterin hisleri. 

Gerçek siz, zıttı olmayan sevinç, sadece varolmaktan duyulan tarifsiz bir coşku ve tüm varlığınızı sarıp sarmalayan bir sevgiyle, hem kuşatılmış haldesiniz; hem de zaten kaynağı olarak kuşatan da sizsiniz. 

Hiç alkol kullanmamış birisinin, kendi sarhoşluğunun nasıl olduğunu, ancak içip sarhoş olduktan sonra deneyimleyebilmesi gibi, ayık olan halin gidip sarhoş olan halin gelmesi, ikisinin aynı anda olamayacağı gibi, zaten hep orada olan gerçek sizi deneyimleyebilmek için de, büründüğünüz rolün gitmesi gerekir ki gerçek siz ortaya çıkabilsin. 

Bunu sağlayan tek şey de, gözlemci konumunda olmak, tanık halinde kalmak.. Yapılması gereken tek şey bu..

23 Ağustos 2016 Salı

Bir İnsanın Gözlerine Gerçekten Baktığınızda..

Bir insanın gözlerine gerçekten baktığınızda, zihninizle değil kalbinizle baktığınızda, onun gerçek kimliğini görürsünüz; fiziksel formunun ve kişiliğinin ötesinde olanı.. 

O kimlik sizden ayrı olmayan, sizin bakan gözlerinizin ardındakiyle aynı şeydir. Sadece sevgi.. 

Bu tıpkı uzun zaman önce hepimizin konuştuğu, ama şimdi unutulmuş olan bir dilde yeniden konuşmak gibidir. Siz gerçek kimliğinizle baktığınızda, karşınızdaki kişiye de gerçekte kim olduğunu hatırlatırsınız. Siz sevgiyle baktığınızda, karşınızdaki kişinin de içinde olan sevgiyi açığa çıkması için davet edersiniz. 

Ve görünürde kim ve ne olursak olalım, hepimizin özü bu çağrıya cevap verir..

20 Ağustos 2016 Cumartesi

Tanrı Her An Sevgi Olarak Üzerimize Yağıyor

Geçen gün bir müftüyle karşılaştım. Yaptığım bir espriden sonra müftü olduğunu söyleyince ve ilk defa bir müftüyle konuştuğum için, ona sormak istedim. Kuran'da, ''Hayat bir rüyadır, dünya bir oyun ve eğlence yeridir'' yazıyor, bunlar hakkında ne düşünüyorsunuz?, dedim. Arapça bu cümlelerin geçtiği ayetleri okumaya başlayınca, yanında duran eşi gülerek uyardı, Türkçesini söyle de anlasın diye :)

Ben de, ben sizin yorumunuzu soruyorum asıl dedim, siz ne düşünüyorsunuz? Gözlerimin içine bakarak, bu dünya hayatı gerçek değil, kendimizi kaptırıp gidiyoruz ama, aslında sevgi dolu olmalıyız, bağışlayıcı, affedici olmalıyız, gerisi yalan diye anlatmaya başlamışken, benim de gözlerim dolmaya başladı. O anlatmaya devam ederken, yaşlar boşalıyordu gözlerimden ve durduramıyordum :) 

Özür dilerim dedim, öyle yüzeysel değil, inanarak ve yaşayarak, kalpten konuştuğunuz için, söyledikleriniz gerçekten kalbime dokundu, o yüzden ağlıyorum. Hem şaşkın, hem gülümseyerek yüzüme baktı, benim gözyaşlarım da onun kalbine dokundu galiba, keşke hepimiz böyle kalbe sahip olsak derken, onun da gözleri doldu. 

Bazen kendimizi gerçek olmayan bu hayata öyle kaptırıyoruz ki dedim, kalbimizin üzerine bir duvar örüyoruz sanki, katılaştırıyoruz onu. Halbuki tanrı, her an yağmur gibi sevgi olarak yağıyor üzerimize, her an onun sevgisiyle yıkanıyoruz ama hissedemiyoruz. Şu an o duvarın yıkıldığı, kalbimizin yumuşadığı ve zaten her an yağan o sevgiyi hissettiğimiz bir an oldu dedim. Eşi ağlamaya başladı. Sarıldım ona ayrılırken. 

Ve sonra şunu düşündüm: sayfalarca bilginin, mantığa hitap eden onlarca bilimsel ispatın, akli olarak söylenen yüzlerce cümlenin ancak ulaşabildiği veya ulaşamadığı o yere, tüm bunları içinde hissederek kalbiyle konuşan birinin tek bir cümlesi bile ulaşabiliyor. Hatta sevgi dolu bir kalbe sahip birinin tek bir bakışı veya sadece oradaki mevcudiyeti.. 

Sonra sevgiyle yıkanmış haldeyken, direk deneyimle biliyorsun: gerçekten hepimiz biriz, kalplerimiz bağlı birbirine ve gerçekten de hepimiz, özünde sevgiden başka bir şey değiliz..

18 Temmuz 2016 Pazartesi

Kaos Ortamı

Çok güçlü akan bir nehir gibi, olaylar bizi sürükleyip kolayca içine alabilecek, kapılıp gideceğimiz bir durumdayken, gerçeği hatırlamak ve o gerçekle durabilmek çok daha zor ama, çok daha güçlendirici. 

Tam da gerçeğin gücünü içselleştirip onunla yaşamayı başarabileceğimiz fırsatı sunan zamanlar.. 

Tüm kabuslardan korkunun zirve yaptığı, tüm rüyalardan duyguların en yoğun yaşandığı anlarda uyanmaz mıyız hep, hatırlayın..

Kendime Not

Olanlara bilincin farklı bir düzeyinden bakmayı, en nihayetinde tüm bunları, yani içinde bulunduğumuz illüzyonu, gördüğümüz rüyayı kendimizin yarattığını ve rüyadaki tüm malzemenin bizim bilinçaltımız olduğunu, içimizde ne varsa dışarıda da onu yarattığımızı ve değiştirmek için bunun sorumluluğunu alarak kendi düşünce süreçlerimize tam farkındalıkla odaklanmayı hatırlatıyorum, kendime...

2 Temmuz 2016 Cumartesi

Gerçek Sevgi Neden Beklentisizdir?

SORU: ‘’Gerçek sevgi beklentisizdir’’ cümlesini duymak artık beni sinirlendiriyor :) Sevgi neden beklentisiz olmak zorunda ya da neden beklentisiz olduğunda gerçek oluyor? Neden gerçek sevgi beklentisizdir bana bunu açıklar mısınız?

CEVAP: Evet gerçek sevgi beklentisizdir, ama doğal hali budur. Doğal olarak beklemez, hatta bekleyemez. Çünkü içiniz hiçbir beklentiye yer kalmayacak kadar sevgiyle doludur. Ve bu halin içindeyken, değil sevdiğiniz insandan bir şey beklemek, sadece ona varlığı için şükran duyarsınız.
Yani siz herkese sevgi duyup, tüm insanları severken, kimseye bir şey vermiyorsunuz, iyi insan olup iyilik yapmıyorsunuz. Sevmek sizi iyileştirir sevdiğiniz şeyden önce. Kendiniz için seviyorsunuz yani.
Bir bebeği sevdiğinizde nasıl içiniz sevgiyle doluyorsa ya da köpeğinizi kedinizi okşarken nasıl huzur duyuyorsanız, sevdiğiniz insanın gözlerine bakmak kalbinizi nasıl genişletip tüm hücreleriniz sevgiyle titreşiyorsa, bu sizin kendinize armağanınız her şeyden önce ve onların size sunduğu bir armağan aslında.
O yüzden gerçek sevgi beklentisizdir, ama dediğim gibi doğal hali budur, doğal olarak beklemez. Çünkü zaten sevdiğiniz, içinizi sevgiyle dolduran her neyse, sizde bu duyguları uyandırarak, varlığı sayesinde içinizi sevgiyle doldurarak, karşılığı olamayacak düzeyde bir şey sunuyordur zaten size. Zaten sizi sevgiyle doldurarak verebileceği en büyük şeyi veriyordur. Daha ne bekleyebilirsiniz ki :) Sevdiğiniz için şükretmekten, varlığı sayesinde sevebildiğiniz için ona teşekkür etmekten başka?
O varlığıyla içinize sevgi dolmasını sağlamış, tüm benliğinizle sevgi dolu olmanızı sağlamış zaten daha ne yapsın? :) Sevebildiğiniz için şükredin sadece..
Zaten içiniz böyle bir sevgiyle dolduğunda, böyle bir sevgi hissettiğinizde, yani gerçekten sevdiğinizde, içinizde beklentiye ya da başka bir şeye dair bir duygu kalmayacak. Arada egonuz, kişiliğiniz öne çıkıp bu saf sevginin içinizdeki o muhteşem akışının önünü kesse de, geri çekilip izin verdiğinizde, kalbinize teslim olduğunuzda, sevgi yeniden tüm o olmayan duyguları da yıkayarak sizi arındırıp akmaya devam edecektir içinizde.
Beklentilere boğulup, hesaplar kitaplar yapıp içinizdeki sevgi akışının önünü keserek mutsuz olmaktansa, kendinizi bu sevginin kollarına bırakıp, içinizdeki bu akışı ortaya çıkaran varlığa sonsuz bir şükranla, sevgi dolu olmanın mutluluğunu, coşkusunu yaşayın ve bu coşkuyu, sevginizi paylaşın.

Onunla paylaşamıyorsanız, dünyayla paylaşın; gökyüzüyle, yeryüzüyle, karanlıkla, aydınlıkla..

Bir çocuğun gülüşünde, bir dilencinin gözlerinde, karşılaştığınız her insanın yüzünde onu görüp paylaşın..

Ve emin olun, hiç ama hiç beklemeseniz de, binlerce katıyla sevgi geri dönecek size; her yerden ve her şeyden..

20 Haziran 2016 Pazartesi

Nasıl Hem Çoğul Hem de Biriz?

Soru: Ruhlar çoğulken, birliği, gerçekte her şeyin tek oluşunu nasıl anlamlandırıyorsunuz?


Cevap: İşler işte bu noktada karmaşıklaşıyor insan bilinci düzeyinden bakınca çoğumuz için.. Çoğul ruhlar değil, çeşitli bilinç düzeyleri var. 

Bunu şöyle düşünebilirsiniz. Çocukluğunuzda ilk kendinizi bildiğiniz andan itibaren, hatırlayın o hep aynı sizdiniz. Kendinizi hiç, ben daha çocuğum, çocuk aklımla böyle düşünüyorum, bakıyorum, davranıyorum vs diye görmediniz. O benlik bilinci hep vardı ve sanki hep aynıydı. 

Ama yaşamınız ilerledikçe bilinç düzeyleriniz değişti, gelişti, hep sonradan baktığınızda görebildiniz bu değişim düzeyini. 10 yıl önceki sizle şu an ki siz aynı değilsiniz ama aynısınız, o yine sizsiniz. O zaman siz çoğul musunuz? Hayır, hepsi sizsiniz. Sadece bilinç düzeyleriniz farklıydı. 

Dolayısıyla biz tek bilincin, çeşitli düzeylerdeki bakış açılarıyız ama aynı zamanda o bilincin tamamıyız da.. Hem şarkının kendisiyiz, hem de notalarıyız. Notalar düzeyinden sadece tek bir ses, şarkı düzeyinden müziğin tamamıyız, hatta o şarkıyı söyleyeniz de aynı zamanda.. Bilincimizi hangi düzeye getirirsek, tam da oyuz işte..

19 Haziran 2016 Pazar

Neden Buradayız? (2)

Buraya iyi bir anne-baba, iyi bir eş, iyi bir çocuk, abi, abla olmak için gelmedik.
Buraya iyi bir çalışan, iyi bir patron, iyi bir arkadaş, iyi bir sevgili, iyi bir komşu vs. olmak için de gelmedik.
Buraya sadece KENDİMİZ olmak, olabilmek için geldik.
Mevcut durumu sürdürmek, statükoyu korumak için değil.
Denenmemişi denemek, bilinmeyeni bilmek, yapılmamışı yapmak, olunmamışı olmak için geldik.
Bunu yapmak için coşkuyla içimizden akan yaratıcı enerjiyi, o tanrısal nehri, sınırlarla çevreleyip durdurmaya ya da tekrar tekrar aynı kalıplara doldurmaya değil; aktığı yere gidebilmeye cesaret etmeye ve gittiği yerde ortaya çıkardıklarını sahiplenecek yüreklilikte olabilmeye geldik.
Biz, içimizdeki sonsuz yaratıcı gücün, içimizdeki tanrının, özgürce yaratabilmesi için, ona oyun alanı sağlamak, o alanı korumak, sahiplenmek ve genişletmek için buradayız.
Bunun tek yolu da kendimiz olmak. Onaylanma, kabullenilme, beğenilme, sevilme arzuları uğruna, herkes gibi olmak, uyumlu olmak, doğru yapmak gibi sınırlamaları bırakıp, kendimiz olmayı göze alabilmek..
Yani kendimizi, kendimiz olabilecek kadar, her kimsek onu ortaya koyabilecek kadar çok sevmek..

17 Haziran 2016 Cuma

Sorular

Tanrı her şeyken, nasıl kendi olmayan bir şey yaratabilir ve her şeyin yaratıldığı malzeme Tanrı'yken, herhangi bir şey nasıl ondan ayrı veya o olmayabilir? 

Tıpkı gördüğümüz rüyalardaki tüm karakterlerin biz olması, tüm olayların tek bir yerde, bizim zihnimizde olup bitmesi gibi, bütün varoluş da Tanrı'nın içindeyken, şaşırtıcı hatta imkansız olan her şeyle bir oluşumuz değil de, her şeyin birbirinden ayrı olduğunu sanmamız değil mi?

12 Haziran 2016 Pazar

Seni Seviyorum

Seni seviyorum
Nerede olduğun değil, nasıl olduğun önemli benim için..

Seni seviyorum
Kiminle olduğun değil, mutluluğun önemli benim için..

Seni seviyorum
Beni sevmen değil, sevildiğini bilmen önemli benim için..

Seni seviyorum
Yanımda olman değil, var olduğunu bilmek önemli benim için..

Seni seviyorum
Varlığına şükürler olsun..

11 Haziran 2016 Cumartesi

Dünya Dışı Varlıkların Yardımı

30 yaşına gelmiş yetişkin bir insan düşünün, ama hala kendisini 1 yaşında sanıyor. 

Kapasitesinin, yapabileceklerinin farkında değil ve hiçbir şey de öğretilmemiş. 

Sınırlandırılarak, doğal olarak ortaya çıkacak en basit yetenekleri baskılanarak, yapamayacağına inandırılarak büyümüş. 

Yürüyebilecek olduğu halde hala emekleyip yerlerde sürünüyor. 

Konuşabilecek olduğu halde hala anlamsız sesler çıkarıyor. 

Yemeğini kendi yiyebilecek, kendi bakımını yapabilecek olduğu halde hala başkalarından bekliyor. 

Ağlayıp sızlanmanın tüm sorunlarını çözeceğini sanıyor vs. 

Ayağa kalkıp gerçekten olduğu şey, yani 1 yaşında bebek değil, 30 yaşında yetişkin bir insan olduğunda, olduğunu fark ettiğinde, zaten doğal olarak yapabileceklerine, özel bir çaba sarf etmesine gerek olmadan istediği her şeyi kendisinin yapabileceğine inanmıyor. 

Hala 1 yaşında olduğunu iddia ederek, ona öyle söylendiği ve öyle koşullandırıldığı için, buna tam bir kesinlikle inanarak, sınırlarının dışına çıkmıyor. 

Bunu denemiyor bile, hatta reddediyor, kızıyor. 

Şimdi siz, böyle insanlarla dolu bir odaya girdiğinizi düşünün. Durumları komik gelirdi önce sanırım. 

Sonra da gerçekten onlara derin bir şefkat duyup, kendileri olmaları, zaten oldukları şey olmaları, gerçekte kim olduklarını görmeleri, fark etmeleri, yani ileri gitmeleri, koşullanmış beyinleri 1 yaşında olduklarını söylerken, onlara 30 yaşındayım demek delilik gibi gelse de, ''ben 30 yaşında yetişkinim'' diyebilmeleri, bunu kabul etmeleri, gerçeği görebilmeleri için yardım etmekten başka bir şey istemezdiniz büyük ihtimalle..

25 Nisan 2016 Pazartesi

Gerçeği Yaşamak

Gerçeği yaşamak, tıpkı bir film izlerken, birden kamera açısının genişleyip etraftaki çekim alanını, kameraları, ışıkçıları, makyözleri, sahte stüdyoyu görmeye başlamak gibi. 

İşte bu geniş açıdan görmeye başlayınca, filmi izlemeye nasıl eskisi gibi devam edersin ki? 

Kimse yaşadıklarınızdan vazgeçin, isteklerinizi bırakın, dünyadan elinizi eteğinizi çekin demiyor, ama gerçeği gördüğünde zaten onların birçoğunun sende istek yaratan anlamı yok olduğu için, doğal olarak kandırmıyor, oyalamıyor, arzu duymuyorsun diyor. 

Artık saklambaç oynamanın eğlendirmediği gibi mesela ya da çocukken oynadığımız ama şimdi bıraktığımız başka herhangi bir oyun. 

Kimse yasaklamadı bunları, artık büyüdün oynayamazsın demedi. İstersen yine oynarsın legolarla ama anlam vermez, oyalamaz, zevk vermez. O çocuk gözlerin yok artık, öyle göremezsin oyunu ve o yüzden de oynamak istemezsin. Bunun gibi. 

Ve işte engel de bu belki de, hem büyümek hem de hala çocuk oyunlarından zevk alabilmek istiyoruz, o oyunları bırakacağız diye korkuyoruz..

İllüzyon Ne Zaman Biter?

Şunu anladım ki, varoluşa dair öğrendiğimiz tüm bilgiler, bir bilgisayarın işleyişini, programların ne olduğunu, nasıl yazıldığını, çeşitli yazılımları vs. öğrenmek gibi.
Bunları öğrenip, sahip olduğumuz bedeni yani elimizdeki aracı, daha etkin kullanmak, yeni programlar yazmak, o beden bilgisayarını yeni yazılımlarla yükseltip, daha geniş ağlara bağlayabilmek vs. için..
Tamam hepsi güzel de, gerçeklik hala, koskoca bir program olan evrende/evrenlerde değil.. Evrenin işleyiş biçimini, dünyayı, diğer boyutları vs vs yani tüm sonsuzluğu, (hala yeni yazılımlarla ve programlarla yazmaya devam ettiğimiz için sonsuz olan sonsuzluğu) ne kadar anlarsak anlayalım, istersek ustası olalım, parmağımızın ucunda oynatalım, tüm yasalara ve kurallara hakim, hatta kendimiz yasa koyucu olalım, tüm boyutlara girebilelim, istediğimiz görüntüye bürünebilelim, bedensiz olalım, ışık olalım, melek olalım, kanatlarımız olsun... ne olursa olsun hala illüzyondayız..
İllüzyon bu dünyaya özgü bir şey değil, Matrix filmindeki gibi dünyanın dışına çıkıp gerçek olan başka bir dünyaya, aslolan gerçekliğe geçmeyeceğiz. Dünyadan ayrılmakla, bedenden çıkmakla illüzyon bitmiyor yani.
Madde olan her şey, daha açığı kendi dışımızda gördüğümüz her şey illüzyon. Daha anlaşılır söylemek gerekirse, eğer dışınızda sizden ayrı herhangi bir şey görüyorsanız, (ki bu bir masa da olabilir, enerji olarak, ışık olarak gördüğünüz herhangi bir şey de olabilir) ve hepsinden önemlisi, eğer bedenli ya da bedensiz de olsanız bir varlıksanız, bireyseniz ve kendinizin farkındaysanız ve bu farkındalıkla sizden ayrı maddeler ya da enerjiler vs görüyor veya hissediyorsanız, hala illüzyondasınız demektir.
İsterseniz ikiyüzüncü boyutta olun, evrenin sonsuzluğunda olun, mekansız olun, zamansız olun, tüm sonsuzluğun bilgisi size açılmış olsun, tüm yaşamlarınıza, tüm paralel evrenlere erişiminiz olsun vs vs hiç fark etmez.
Kendinizin bireysel olarak farkındaysanız ve bu farkındalığın size ayrılığı yaşatması sayesinde dışınızdaki herhangi bir şeyin farkındaysanız, bilin ki hala illüzyondasınız.
Gerçek olan tek şey birliktir. Onun dışına çıkamazsınız. Eğer şu an kendinizi bildiğiniz gibi, Tanrı olduğunuzu her şey olduğunuzu hissederseniz, o kadar her şeysiniz ki, kendi dışınızda tanımlayacağınız hiçbir şey kalmamışsa, bireysel bir ben kalmamışsa ve doğal olarak dışınızda sizden ayrı hiçbir şey kalmamışsa, hepsi her şey sizseniz, işte illüzyon ancak o zaman sona ermiştir ve rüya o zaman biter.
Bu idrak, şu an bulunduğumuz bedenin içinde sağlanmadıkça, yolculuk ancak yeni rüyalara olacaktır, uyanışa değil..

20 Mart 2016 Pazar

Şimdiye kadar hep birlikte sadece şikayet ettik, bu sefer bireysel düşünün, ne yapabilirsiniz?

Midesi bulanan hasta birinin, iyileşmek için içindekileri kusmak zorunda olması gibi yaşananlar.. Kusmak berbat bir duygu, içimizden çıkanlar leş gibi, ama iyileşmek başka türlü mümkün değil..
İçindeki zehiri boşaltıp kendine gelen herkes, yani içindeki karanlığı sevgiyle dengeleyebilmiş, kendi karanlığını aydınlatabilmiş herkes, hala içindeki nefreti, öfkeyi, şiddeti, sevgisizliği; bu cehalet dolu karanlığı etrafa kusanların dengeleyicisi olmak zorunda.
Nefret ve öfke hisleriyle siz de aynı karanlığa girmeyin, içinizdeki aydınlığı, sevgiyi bu karanlığın kuşatmasına izin vermeyin.
Olanların anlaşılır tarafı yok, acı duymamak, üzülmemek, kızmamak, bunu yapanlara ve neden olanlara, göz yumanlara kin duymamak, intikam hisleriyle dolup taşmamak, artık yeter duygusuyla isyan etmemek çok zor, evet. Ama böyle hissetmeniz neyi değiştiriyor?
Lütfen bir an durup düşünün. Öfke ve nefret saçmanız neyi düzeltiyor ya da çözümlüyor? O halde içinizi karanlıkla doldurmak yerine, bir şey yapmalısınız. Gerçek anlamda durup düşünün, ne yapabilirsiniz?
Şimdiye kadar hep birlikte sadece şikayet ettik, bu sefer bireysel düşünün, ne yapabilirsiniz? Birilerinin çıkıp çözüm bulmasını beklemeden, hatta iki kişi bile olmayı beklemeden, bireysel olarak düşünün, siz ne yapabilirsiniz?
Bu, daha bugün öğlen Taksim'de bir yakınını kaybetmiş birine gidip sadece sarılmak bile olsa, siz şahsen, tek başınıza, kendiniz, ne yapabilirseniz, gidip onu yapın. Küçük şeyler ya da büyük şeyler başlatın. Sizin çözümünüze katılanlar olacaktır ya da siz diğerlerinin çözümüne katılacaksınız belki ama, öncelikle binlerce başlangıç noktası olacak.
Uyku felci denen, karabasan dediğimiz, uykuda bizi hareketsiz bırakan, bağırmak istesek sesimizin çıkmadığı, hiçbir şekilde hareket edemediğimiz, ama kendimizi zorlayıp parmağımızın ucunu bile hareket ettirebildiğimiz anda içinden çıkabildiğimiz o kabusları hatırlayın.
Orada bize yardım edecek kimse yok, tek başımızayız ve biri gelip kurtarsın diye beklemeden, kendi irademizle hareket etmeye, kımıldamaya, uyanmaya nasıl zorluyorsak kendimizi tüm gücümüzle ve her seferinde de minicik bir kımıldanma, ufak bir hareket bile nasıl yetiyorsa çıkmamıza o kabustan, farz edin ki şu anda da kendi kabusunuzun içindesiniz; kişisel iradenizi bir şekilde, küçük ya da büyük ortaya koymadan, içinden çıkılamayacak olan..
Değişim aynı kalarak olmaz, biz aynı insan olarak kalıp etrafımızın değişmesini bekleyemeyiz. Değişim istiyorsak, önce kendimizden başlamalıyız. Belki de gördüğümüz tüm kabuslar, kendimizi değiştirebilmemiz için gereken hareketi sağlamak içindir..

31 Ocak 2016 Pazar

Ben Buyum

Ne yaşanırsa yaşansın, dünyada her ne oluyor olursa olsun, ben hala inanıyorum; 
sevgiye, hayallere, gerçek aşka, aşkın saflığına, 
hayal kurmaya, mantıksız olmaya, kalbin sesini dinlemeye,
hayatın yumuşak kollarına kendini bırakmaya ve bırakıldığında hayatın sevgiyle tutacağına..
Her şeyin her zaman düzeleceğine,
sorun varsa geçeceğine, özlem varsa biteceğine, üzüntüden sonra mutluluğun geleceğine inanıyorum.
Kim ne derse desin, nasıl gözükürse gözüksün sevginin iyileştirici gücüne,
iyiliğin her zaman kazanacağına, insanların içindeki iyiliğe,
mantık dünyasında değil, hayal dünyasında yaşamaya inanıyorum.
Temiz kalbe, dostluğa, güvene, gerçek aşkın gücüne,
beklentisiz sevmenin kalbi saflaştıran büyüsüne ve masallara inanıyorum.
Zaten başka türlüsü de elimden gelmiyor, mantık dünyasında yaşamayı her denediğimde boğuluyorum.
Ben buyum ve sadece, kendime teslim oluyorum..