Bazı tiyatro oyunları yüzlerce kere sahnelenir; Hamlet mesela..
Tekrar tekrar değişik yönetmenlerle, değişik mekanlarla, değişik dekorlarla, değişik oyuncular ve hatta aynı oyuncuların yıllar içinde farklı rolleri de oynadığı, değişik yorumlamalarla tekrar ve tekrar sahnelenir durur. Oyun bellidir. Uzun, çok uzun zaman önce yazılmış ve bitmiş bir hikayedir. Aradan yüzyıllar geçmiştir ve binlerce kere oynanmıştır..
Gerçek dünya tarihinin de bundan hiçbir farkı yok. Ve aynı oyunu oynadığını fark edip, artık bunu sürdürmemeye karar verenlerin, oynadıkları rolle özdeşleşmeyi bırakıp, oyunun, sahnenin, oyuncuların ve hatta seyircilerin farkına varıp, sahnelediği karakterin altında yatan gerçek kimliğini sürekli hatırlamasından başka yapması gereken hiçbir şey yok..
Oyunda her ne oluyorsa, oyundaki karakterlere oluyor, her ne durumda olduğunuzu sanıyorsanız, o oyundaki karakterin durumu, başınıza her ne geliyorsa, o oyundaki karakterin başına geliyor. Hiçbiri gerçek değil. Evet bazen çok heyecan verici, çok eğlenceli, bazen üzücü, bazen mutlu, bazen mutsuz hissettiriyor, ama tüm bunlar sadece oyunda büründüğünüz karakterin hisleri.
Gerçek siz, zıttı olmayan sevinç, sadece varolmaktan duyulan tarifsiz bir coşku ve tüm varlığınızı sarıp sarmalayan bir sevgiyle, hem kuşatılmış haldesiniz; hem de zaten kaynağı olarak kuşatan da sizsiniz.
Hiç alkol kullanmamış birisinin, kendi sarhoşluğunun nasıl olduğunu, ancak içip sarhoş olduktan sonra deneyimleyebilmesi gibi, ayık olan halin gidip sarhoş olan halin gelmesi, ikisinin aynı anda olamayacağı gibi, zaten hep orada olan gerçek sizi deneyimleyebilmek için de, büründüğünüz rolün gitmesi gerekir ki gerçek siz ortaya çıkabilsin.
Bunu sağlayan tek şey de, gözlemci konumunda olmak, tanık halinde kalmak.. Yapılması gereken tek şey bu..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder