İhtiyacımız olan tek şey inançtı..
Dinler bunu sağlamaya çalıştılar asırlarca.. Derin bir teslimiyet ve inanç..
Bunu başardık; asırlarca kendimizin dışında başka BİR şeye inandık, sığındık, teslim olduk.. Dua ettik, istedik, yargılandık, affedildik; en savunmasız, en yalnız, en çaresiz, en muhtaç olduğumuzu sandığımız zamanlarda dışımızdaki BİR şeyden yardım istedik..
Derin bir güven, derin bir teslimiyetle inandık ve bıraktık kendimizi.. İçinden çıkamadığımızı sandığımız her durumda korunduğumuzu, güvende olduğumuzu, kurtarılacağımızı bildik : İÇİMİZDEKİ DERİN İNANÇ SAYESİNDE..
Yalnız değildik, çaresiz değildik; mutlaka bir çıkar yol, mutlaka bir çözüm sunardı, dışımızdaki başka BİR şey; inandık.. Öyle içten, öyle derin, öyle sonsuz inandık ki, ağlayarak yalvardık bazen, bazen ağlayarak isyan ettik. Çünkü inandık..
Ve artık biliyoruz, derin inanç, sonsuz güven, koşulsuz teslimiyet nasıl olur..
Deneyimledik, hissettik, yaşadık, gördük, emin olduk, şüphelerimiz kalmadı..
İçimizdeki hazine odasını, inancımızı saklayan odayı genişlettik, temizledik, güzelleştirdik, aydınlattık.. İnanç orada oturuyor.. Dışımızdaki başka BİR şeye yönlendirsek de orada oturuyor; TANRI diye adlandırdığımız kavrama da, çamura bulanmış bir taşa da yönlendirsek içimizde oturuyor inanç..
Ve artık anladık ki, neye ya da kime yönlendirdiğimiz değil, inancın orada olması önemli olan..
Dışımızdaki BİR şeye yönlendirmemiz ya da neye yönlendirdiğimiz değil, o inancı içimizde taşımak ASLOLAN..
Dışarıdan yardım gelmiyor, dışarıdan çözüm gelmiyor, çünkü çıkış noktası içimizdeki inanç.. İçimizdeki inancı yok ettiğimizde, dışarıda hiçbir şey kalmıyor..İnanç varsa dışarıda BİR şey var yardım dilediğimiz.. İnancımız yoksa neyden, kimden isteyeceğiz? Dışarıdaki o isteklerimizi gerçekleştiren BİR şey, biz inanıyorsak var, inanmıyorsak yok.. Demek ki dışarıdan gelen bir şey yok.. Her şey içimizden geliyor..
Gerçek güç; dileklerimizi gerçekleştiren, bize yardım eden, sığındığımız, güvendiğimiz, yalvardığımız, yakardığımız, tartıştığımız, isyan ettiğimiz, yargılandığımızı düşünüp af dilediğimiz, her şeyi veren ve alan sonsuz büyük güç, içimizdeki inanç.. Yani kendimiz..
Asırlardır dinlerin içimizdeki inancı ortaya çıkarmaya, büyütmeye ve saf, koşulsuz hale getirmeye yardım etmesinin nedeni bu.. Koşulsuz inanç duymayı ve teslimiyeti öğrendik ve içimizdeki hazine odasında oturan İNANCIN gücünün, ait olduğumuz sonsuzluğun sonsuzluğunda her şeyi yaratabileceğini biliyoruz artık..
Sonsuz ve TEK olan bütünün içinde, her şeyle bağlantılı ve BİR olduğumuzu, içimizde taşıdığımız gücün, inancın BİR olduğunu biliyoruz artık..
Tüm bilginin, deneyimin, tüm yaşamların, varolan her şeyin, herkesin, hepimizin BİR olduğunu ve aynı büyük gücü: İNANCI taşıdığını biliyoruz artık..
Artık kim ve ne olduğumuzu biliyoruz..
Artık kurban kimliklerimiz geçerli değil.. Artık aciz rolünü bırakıp, parçası olduğumuz sonsuzluğun yaratım sürecinde BİLİNÇLİ YARATICILAR olalım..
Koşulsuz inancımızla, koşulsuz sevginin ışığında HER ŞEYİ yaratırken, sonsuz zekanın özgür iradesiyle kendi hayatlarımızı da yarattığımızı farkedelim..
Ve inanalım; içimizdeki güce, BİR olduğumuza ve inandığımız her şeyi yarattığımıza İNANALIM..
Sadece inanalım..
O zaman BİR oluşumuzun farkındalığıyla ''OL DEDİ OLDU'' gerçeğini, bilincini dünyada tezahür ettirebiliriz.
O zaman BİR oluşumuzu kalbimizde hissederek, her şey olduğumuzu bilerek, bedenlerimizde sınırsızlığı ve gerçek BİR'liği deneyimleyebiliriz..
O zaman buraya geliş amacımızı oyunumuzun muhteşemliği içinde gerçekleştiririz..
Hepimiz BİR'iz ve hiçbir zaman ayrı olmadık..
Gerçeğimize BİR'likte büyürken, her zaman ve her yerde varolduğumuzu, öyle olmasak da öyle inandığımız için sınırlılığı deneyimlediğimiz oyunumuzda, dilediğimiz ve seçtiğimiz rolü oynadığımızı hatırlama zamanımız geldi artık..
Olduğumuz şeyi ortaya koyma zamanı geldi artık..
Ve yeni bir oyun başlıyor..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder